Bazı bağımlılıklar daha sessizdir. Ses çıkarmaz, koku yaymaz, iz bırakmaz. Ama zihni sarar, düşünceyi bozar, aileyi dağıtır. Kumar bağımlılığı, tam da bu nedenle toplumda fark edilmesi en zor olan bağımlılıklardan biridir. Oysa etkileri, sadece bireyin değil, bir ailenin hatta bir toplumun düzenini sarsacak kadar derindir.
Kumar, sadece şans oyunlarıyla ilgili değildir. Beyinde ödül sistemine etki eden, dopamin salınımını artıran ve zamanla tekrarlayıcı hale gelen bir davranış biçimidir. Davranışsal bağımlılık kategorisinde yer alan kumar, kişinin oynama dürtüsünü kontrol edememesiyle tanımlanır. Bu bağımlılık türü, kişinin sosyal ilişkilerini, iş yaşamını, ekonomik düzenini ve psikolojik sağlığını doğrudan etkiler.
Yapılan araştırmalar, kumar bağımlılığı gelişen bireylerde depresyon, anksiyete, dürtü kontrol bozuklukları ve intihar eğiliminin diğer gruplara göre daha yüksek olduğunu göstermektedir (Petry, 2005). Ayrıca bağımlı bireylerin sadece kendileri değil; eşleri, çocukları ve ebeveynleri de bu süreçten ciddi şekilde etkilenmektedir. Kumar borçları nedeniyle aile içi çatışmalar artmakta, duygusal şiddet ve ihmal vakaları ortaya çıkmaktadır.
Günümüzde dijitalleşmenin etkisiyle kumar davranışı yalnızca fiziki ortamlarda değil, çevrim içi platformlar üzerinden de hızla yaygınlaşmaktadır. Özellikle genç erişkinler, sosyal medya reklamları ve mobil uygulamalar aracılığıyla “kolay kazanç” vaadiyle riskli davranışlara yönlendirilmektedir. Bu da kumar bağımlılığının yaş ortalamasını düşürmekte, fark edilmesini daha da zorlaştırmaktadır.
Toplumda bu konuyla ilgili yaygın olan düşünce, kumarın bir ahlak sorunu ya da kişisel iradesizlik olduğu yönündedir. Ancak bilimsel veriler, kumar bağımlılığının nörobiyolojik ve psikososyal temellere dayandığını açıkça göstermektedir. Beyin görüntüleme çalışmaları, bağımlı bireylerin karar verme bölgelerinde (prefrontal korteks) işlevsel değişiklikler olduğunu ortaya koymuştur (Clark et al., 2013). Bu durum, kumar davranışını yalnızca “bırakılması gereken bir alışkanlık” olarak değil, profesyonel müdahale gerektiren bir klinik tablo olarak değerlendirmeyi gerektirir.
Ne yazık ki, birçok birey bu sorunu gizleme eğilimindedir. Utanma, damgalanma korkusu ve yardım alma kültürünün yeterince gelişmemesi, kişileri bu bağımlılıkla tek başına mücadele etmeye zorlamaktadır. Oysa ki, psikoterapi desteği, grup çalışmaları ve bağımlılık danışmanlığı gibi bilimsel yöntemlerle bu süreç yönetilebilir.
Ne Yapabilirsiniz? Aileler ve Yakınlar İçin Öneriler
1) Davranışsal ipuçlarına dikkat edin: Kumar bağımlılığı çoğu zaman doğrudan ifade edilmez. Para eksikliği, geç saatlere kadar telefon kullanımı, dürtüsel davranışlar ve sosyal geri çekilme gibi belirtiler gözlemlendiğinde durumu sorgulamak önemlidir.
2)Suçlamak yerine destekleyici olun: Yargılayıcı tutumlar, kişinin daha da içe kapanmasına yol açabilir. Bunun yerine, güven veren bir iletişimle süreci konuşmaya açmak faydalı olacaktır.
3) Profesyonel destek alın: Kumar bağımlılığı, tek başına “irade ile aşılabilecek” bir sorun değildir. Bağımlılık terapileri, psikoeğitim ve grup çalışmalarıyla bu davranış döngüsü bilimsel yollarla kırılabilir.
4) Aile içi sınırlar oluşturun: Mali sorumluluklar, dijital cihaz kullanımı ve aile bütçesi konusunda açık sınırlar koymak, hem bireyi hem de aileyi koruyacaktır.
5) Gençlerle açık konuşun: Erken yaşta farkındalık kazandırmak için gençlerle “şans oyunları” üzerine açık ve sade bir dilde konuşmak; medya okuryazarlığını geliştirmek, önleyici rol oynar.
6) Kendi ruh sağlığınızı ihmal etmeyin: Bir yakınınızın bağımlılığı, sizin de psikolojik yükünüzü artırabilir. Gerekirse siz de psikolojik destek alarak süreci daha sağlıklı yürütebilirsiniz.
Kumar bağımlılığı yalnızca bireyin değil, bir toplumun sessiz yüklerinden biridir. Görmek, konuşmak ve çözüm yollarını birlikte aramak; bu sessizliği sağlıklı bir dönüşüme çevirmek adına atılabilecek en değerli adımdır.