ORKİDE ÇİÇEKÇİLİK 30.12.2024
Muhammet NACAK
Köşe Yazarı
Muhammet NACAK
 

“UÇURUMUN KENARINDAYIM HIZIR”

Samsun’da pazar akşamı öyle bir maç oynandı ki futbol dilinin bunu anlatmaya mecali yetmez. Öyle duygular, öyle gelgitler yaşandı ki “Futbol, sadece futbol değildir.” yargısının sağlaması gibiydi adeta. Öyle hikayeler birikti, öyle gözyaşları döküldü ki ümitle korkunun kavgası, vuslatla hasretin savaşı gibiydi. 1999 Şampiyonlar Ligi finalinde Bayern Münih’le Manchester United karşı karşıya gelmiş, Bayern 6. dakikada attığı golle uzatmalara kadar maçta üstün taraf olmuştu. 90+1’de Manchester United sonradan oyuna giren Sheringham’la skora eşitliği getirmiş ve yalnızca iki dakika sonra 90+3’te yine oyuna sonradan giren -ilginçtir ki bugün Beşiktaş’ın hocası olan- Solskjaer’in golüyle 2-1 öne geçerek kupanın sahibi olmuştu. Uzatma dakikalarında dönemin UEFA başkanı kupayı Bayern Münih’e vermek üzere tribünden inmeye başlamış, aşağı indiğinde ise kupayı Manchester United’e vermişti. United 31 yıl sonra ikinci kez şampiyon oluyor, maçın ardından Manchester’in koçu Sir Alex Ferguson “Bu futbol, lanet bir şey.” diyordu. 28 yıl sonra tarihinde ikinci kez Avrupa’ya gitmeye çok yaklaşmıştı Samsunspor. Bunu sezon boyunca tam otuz kez ilk üç sırada kalmayı başararak hak etmişti. Son hafta evinde ligde hiçbir iddiası olmayan Kayserispor’u yenerek ligi üçüncü bitirecek, Play Of turunda Avrupa liginden elense bile Konferans Ligine doğrudan katılacaktı. Sezon boyunca lige renk katmış, futbolun güzelliklerini yansıtmış bu güzel takıma ve taraftarına da çok yakışacaktı Avrupa. Lakin, futbol lanet bir şeydi ve işler her zaman yolunda gitmiyordu. Kayserispor gençlerin de içinde olduğu yedek ağırlıklı bir kadro ile maça çıkmış fakat iddiasız bir takım gibi değil de sanki ligden düşecek bir takım gibi oynuyordu. Sonuçlandırdığı ataklardan sonra tüm takım bir kontra atak yememek için hızla savunma alanına dönüyor, futbolcular belirli aralıklarla ve sırayla kramp girme numarasıyla yerlere yatıp vakit geçiriyorlardı. Kalecileri Onurcan’ın performansı hayretler uyandıracak kadar muazzamdı. Ne tavırları masumdu ne de mücadele biçimleri şık. Oysa maçta biz galip gelemesek Avrupa kupalarını bir Anadolu takımı değil Beşiktaş gibi bir İstanbul takımı garantileyecekti. İkinci devrenin hemen başında attıkları golden sonra oyuncularının ve deplasman tribününün sevinme biçimlerine bakınca bu durumun bir Anadolu takımı olan Kayseri için çok da önemli olmadığını anlamıştım. Geride olmamız da rakibin tutumu da tribünlerdeki yirmi bin ‘seçilmiş’ taraftarın coşkusunu kıramıyordu. Dakikalar ilerledikçe heyecanla birlikte coşku katlanıyor, devamının geleceğine inandığımız ilk gol bekleniyordu sadece. Yükleniyorduk ama atamıyorduk. Dakikalar eriyor ama tribünler inadına susmuyor, inancına “Avrupa’ya Samsunspor” diye haykırıyordu. Her yaştan taraftar gole odaklanmış, enerjisini maça vermişken maç boyu koltuğunda değil hemen arkamızdaki demir korkulukta babasıyla maçı takip eden minik bir taraftar “Baba ben artık sadece Samsunspor’u tutacağım.” diyordu bağırarak. O an anlamıştık ki Samsun’da büyük bir kitle o gece sadece Samsunsporlu olmuştu. 90. dakika tamamlanmıştı artık. Skorbord dakikaları saymayı bırakmıştı. Rakibimiz Beşiktaş kendi maçını 4-0 kazanmış uzatmaları oynanan bizim maçın bitmesini bekliyordu. Soyunma odasına puantajda üçüncü olarak giriyorlardı. Saha içindeki onca kavgaya ve rakibin yere yatışlarına rağmen hakem sadece yedi dakika uzatma vermiş ve bunun da dört dakikası tükenmişti. Ümidi kırılan çocuklar kendilerini tutamıyor ve ağlıyordu artık. Büyüklerin ağlaması için daha üç dakika vardı. Atılması gereken daha iki gol vardı ama yalnızca üç dakika kalmıştı. Tam da şairin işaret ettiği noktadaydık: “Uçurumun kenarındaydık / Muhteşem belaya nazır / Topuklarımız boşluğun avucunda / Derin yar bizi çağırır / Dikildik parmaklarımızın ucunda / Bir gamzelik rüzgâr yetecek / Ha itti bizi ha itecek / Güzelliğin zulme dönüştüğü sınır / Uçurumun kenarındayız Hızır.” 90+5’te sonradan oyuna giren Soner’le geldi beklediğimiz gol. İki dakika kalmıştı sadece. Bir gol daha atmalıydık. Matematikte bu kaçta kaç ihtimalle mümkündü bilmiyorum ama bu insan eliyle olacak bir şey değildi. 90+7 oynanıyordu. Top durduğunda oyun bitecekti. Top ya üç direğin içinde ya da dışında duracaktı. Ya sevince ya kedere çalacaktı son düdük. Adına çokları mucize dedi ama ben Allah böyle istedi diyorum. Oyuna sonradan giren bir başka isim Muja tıpkı 99 Şampiyonlar Ligi finalinde olduğu gibi topu rakip filelere yuvarladı. Şimdi ağlama sırası büyüklerdeydi. 1,5 milyon nüfusa sahip Samsun’da o gece seçilmiş olan yirmi bin taraftar bir mucizeye tanıklık ediyor ve İlahi adalet tecelli ediyordu. Bodrum’da soyunma odasına “üçüncü” sırada giren 1999 Şampiyonlar Ligi Kupası sahibi Solkjaer’in öğrencileri soyunma odasından “dördüncü” olarak çıkıyordu. Ne diyordu, Liverpool efsanesi Bill Shankly: “Futbol bir ölüm kalım meselesi değildir, daha da önemlisidir.” Kurban Bayramımız ve Avrupa serüvenimiz mübarek olsun.
Ekleme Tarihi: 04 June 2025 - Wednesday
Muhammet NACAK

“UÇURUMUN KENARINDAYIM HIZIR”

Samsun’da pazar akşamı öyle bir maç oynandı ki futbol dilinin bunu anlatmaya mecali yetmez. Öyle duygular, öyle gelgitler yaşandı ki “Futbol, sadece futbol değildir.” yargısının sağlaması gibiydi adeta. Öyle hikayeler birikti, öyle gözyaşları döküldü ki ümitle korkunun kavgası, vuslatla hasretin savaşı gibiydi.

1999 Şampiyonlar Ligi finalinde Bayern Münih’le Manchester United karşı karşıya gelmiş, Bayern 6. dakikada attığı golle uzatmalara kadar maçta üstün taraf olmuştu. 90+1’de Manchester United sonradan oyuna giren Sheringham’la skora eşitliği getirmiş ve yalnızca iki dakika sonra 90+3’te yine oyuna sonradan giren -ilginçtir ki bugün Beşiktaş’ın hocası olan- Solskjaer’in golüyle 2-1 öne geçerek kupanın sahibi olmuştu.

Uzatma dakikalarında dönemin UEFA başkanı kupayı Bayern Münih’e vermek üzere tribünden inmeye başlamış, aşağı indiğinde ise kupayı Manchester United’e vermişti. United 31 yıl sonra ikinci kez şampiyon oluyor, maçın ardından Manchester’in koçu Sir Alex Ferguson “Bu futbol, lanet bir şey.” diyordu.

28 yıl sonra tarihinde ikinci kez Avrupa’ya gitmeye çok yaklaşmıştı Samsunspor. Bunu sezon boyunca tam otuz kez ilk üç sırada kalmayı başararak hak etmişti. Son hafta evinde ligde hiçbir iddiası olmayan Kayserispor’u yenerek ligi üçüncü bitirecek, Play Of turunda Avrupa liginden elense bile Konferans Ligine doğrudan katılacaktı. Sezon boyunca lige renk katmış, futbolun güzelliklerini yansıtmış bu güzel takıma ve taraftarına da çok yakışacaktı Avrupa.

Lakin, futbol lanet bir şeydi ve işler her zaman yolunda gitmiyordu. Kayserispor gençlerin de içinde olduğu yedek ağırlıklı bir kadro ile maça çıkmış fakat iddiasız bir takım gibi değil de sanki ligden düşecek bir takım gibi oynuyordu.

Sonuçlandırdığı ataklardan sonra tüm takım bir kontra atak yememek için hızla savunma alanına dönüyor, futbolcular belirli aralıklarla ve sırayla kramp girme numarasıyla yerlere yatıp vakit geçiriyorlardı. Kalecileri Onurcan’ın performansı hayretler uyandıracak kadar muazzamdı. Ne tavırları masumdu ne de mücadele biçimleri şık. Oysa maçta biz galip gelemesek Avrupa kupalarını bir Anadolu takımı değil Beşiktaş gibi bir İstanbul takımı garantileyecekti. İkinci devrenin hemen başında attıkları golden sonra oyuncularının ve deplasman tribününün sevinme biçimlerine bakınca bu durumun bir Anadolu takımı olan Kayseri için çok da önemli olmadığını anlamıştım.

Geride olmamız da rakibin tutumu da tribünlerdeki yirmi bin ‘seçilmiş’ taraftarın coşkusunu kıramıyordu. Dakikalar ilerledikçe heyecanla birlikte coşku katlanıyor, devamının geleceğine inandığımız ilk gol bekleniyordu sadece. Yükleniyorduk ama atamıyorduk. Dakikalar eriyor ama tribünler inadına susmuyor, inancına “Avrupa’ya Samsunspor” diye haykırıyordu.

Her yaştan taraftar gole odaklanmış, enerjisini maça vermişken maç boyu koltuğunda değil hemen arkamızdaki demir korkulukta babasıyla maçı takip eden minik bir taraftar “Baba ben artık sadece Samsunspor’u tutacağım.” diyordu bağırarak. O an anlamıştık ki Samsun’da büyük bir kitle o gece sadece Samsunsporlu olmuştu.

90. dakika tamamlanmıştı artık. Skorbord dakikaları saymayı bırakmıştı. Rakibimiz Beşiktaş kendi maçını 4-0 kazanmış uzatmaları oynanan bizim maçın bitmesini bekliyordu. Soyunma odasına puantajda üçüncü olarak giriyorlardı. Saha içindeki onca kavgaya ve rakibin yere yatışlarına rağmen hakem sadece yedi dakika uzatma vermiş ve bunun da dört dakikası tükenmişti. Ümidi kırılan çocuklar kendilerini tutamıyor ve ağlıyordu artık. Büyüklerin ağlaması için daha üç dakika vardı.

Atılması gereken daha iki gol vardı ama yalnızca üç dakika kalmıştı. Tam da şairin işaret ettiği noktadaydık: “Uçurumun kenarındaydık / Muhteşem belaya nazır / Topuklarımız boşluğun avucunda / Derin yar bizi çağırır / Dikildik parmaklarımızın ucunda / Bir gamzelik rüzgâr yetecek / Ha itti bizi ha itecek / Güzelliğin zulme dönüştüğü sınır / Uçurumun kenarındayız Hızır.”

90+5’te sonradan oyuna giren Soner’le geldi beklediğimiz gol. İki dakika kalmıştı sadece. Bir gol daha atmalıydık. Matematikte bu kaçta kaç ihtimalle mümkündü bilmiyorum ama bu insan eliyle olacak bir şey değildi. 90+7 oynanıyordu. Top durduğunda oyun bitecekti. Top ya üç direğin içinde ya da dışında duracaktı. Ya sevince ya kedere çalacaktı son düdük. Adına çokları mucize dedi ama ben Allah böyle istedi diyorum. Oyuna sonradan giren bir başka isim Muja tıpkı 99 Şampiyonlar Ligi finalinde olduğu gibi topu rakip filelere yuvarladı. Şimdi ağlama sırası büyüklerdeydi.

1,5 milyon nüfusa sahip Samsun’da o gece seçilmiş olan yirmi bin taraftar bir mucizeye tanıklık ediyor ve İlahi adalet tecelli ediyordu.

Bodrum’da soyunma odasına “üçüncü” sırada giren 1999 Şampiyonlar Ligi Kupası sahibi Solkjaer’in öğrencileri soyunma odasından “dördüncü” olarak çıkıyordu.

Ne diyordu, Liverpool efsanesi Bill Shankly: “Futbol bir ölüm kalım meselesi değildir, daha da önemlisidir.” Kurban Bayramımız ve Avrupa serüvenimiz mübarek olsun.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve vezirkopruozlem.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.